Pazar, Ekim 01, 2006

şemsa, memnune, atilla andiçen kardeşler ve mimar kemalllier nefise andiçen camii' inde.

Posted by Picasa

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bugüne kadar sizlerle paylaştığım öyküler aşk, sevda, aldatma, ayrılıklar ve ihanet üzerine kuruluydu. Ana fikri insan davranışları olan öyküler yazmaktan haz alan bir yazarım. Yürek sızıları, platonik aşklar ve yürek sızlatan ihanetler en çok işlediğim konular olsa da; bu sefer hayatını hayır işlerine adayan, efsaneleşmiş bir insan hakkında yazmak ve bu kişiliği sizlerle paylaşmak istiyorum.

Osmanlı döneminin büyük devlet adamlarından Mithat Paşa’ ya devrin padişahı tarafından bir anayasa hazırlanması görevi verir. Mithat Paşa; özellikle iktisadi konularda tecrübeli bir devlet adamı olmasıyla beraber, halktan kopmayan, halkın içinden, hükümdarlığındaki tüm halk toplulukları tarafından sevilen bir devlet adamıydı. Bu özelliklerinden dolayı hazırladığı anayasa da ‘’ Önce İnsan ‘’ ana fikrinden yola çıkmış, imparatorluğa bağlı hakların refahı ve istikrarı için kanunlar hazırlamaya çalışmıştı. Dönemin iktidar hırsı ve çıkar çatışmaları ön plana çıkmış, jurnalciler saraya verdikleri bilgilerde Mithat Paşa’nın adeta kuyusunu kazmışlar ve böylece anayasanın kabulünü engelleyerek Mithat Paşa’nın bir suikast ile öldürülmesine sebep olmuşlardı. İnsan faktörünün temel alındığı toplumlarda iktisadi gelişim, sanayileşme, birlik ve beraberliğin hat safhada olduğu düşünülürse Osmanlı imparatorluğu Mithat Paşa’nın katliyle büyük bir fırsatı kaçırmış ve belki de kendi sonunu hazırlamıştı. Belki de Mithat Paşa’nın hazırladığı ‘’ Önce İnsan ‘’ ana fikrine dayanan anayasa çıkar çatışmalarına kurban edilmeseydi, bugün Osmanlı İmparatorluğu dünyanın süper güçleri arasında ilk sırayı alabilirdi. Ve belki de toplumumuz çıkarlardan uzak, milli menfaate dayalı bir yaşam sürebilir, birlik beraberliğini daha sağlam muhafaza edebilirdi.

1983 yazında tanıdım Ahmet ANDİÇEN’ i. Yedi yaşımın çocukluğunda rahmetli dedemle beraber yine Ahmet ANDİÇEN’ in yaptırdığı camiye gider Cuma namazı kılardım. Her Cuma günü rahmetli dedem bize gelir, annemin yaptığı kahveyi kulpsuz fincandan yudumlar ve bana abdest aldırtarak Cuma namazını eda etmek üzere camiye götürürdü. Camiye gidiyor olmanın huzurunu anlayamayacak yaşta olsam da, namaz sonrası dedemin aldığı Elvan Gazozu ve beyaz leblebinin değerini çok iyi anlıyordum. Bu ikram rahmetli dedemin bana ibadetim karşılığı verdiği dünyevi bir mükâfattı belki de. Tıpkı öbür dünyada Allah tarafından bahşedilecek ebedi mükâfatlar gibi. Rahmetli dedemin şehir dışında olduğu bir Cuma günü tek başıma gittim ANDİÇEN camiine. Namaza bir saatten fazla bir zaman olsa da, tıpkı dedem yanımdaymış gibi cami içerisindeki dağınık tespihleri toplamaya başladım. Topladığım tespihleri duvardaki askılara düzgünce asıyor bir yandan da halı üzerinde gördüğüm küçük döküntüleri topluyordum. Çocukluğun verdiği heyecan ve haz ile bu işleri yaparken bir el saçımı okşamaya başladı. Elin sahibini görmek için geri döndüğümde yetmişli yaşlarının doldurmuş, gözlüklerinin üzerinde sıcak bakışlarla bakan bir amca gördüm ve hemen ayağa kalktım. Ailemizden aldığımız terbiye sebebiyle hemen elini öptün bu şirin ihtiyarın. Sevgiyle yanaklarımdan öptükten sonra bana ‘’ burada ne yapıyorsun delikanlı diye ‘’ sordu. Bende kendisine ‘’ Cuma namazı kılmaya geldiğimi, namaz saati gelene kadar tespihleri topladığımı ve halılar üzerindeki kırıntıları aldığımı ‘’ söyledim. Şaşkın ama sevecen bakışlarla ‘’ bunu neden yapıyorsun peki ‘’ diye sordu. ‘’ biraz sonra bu cami cemaatle dolacak amca, tespihler ayakaltında ezilmesin diye topluyorum. Ayrıca halılar üzerindeki kırıntılar cemaatin ayağına batarsa canları yanar’’ diyerek sorusunu yanıtladım. Sorularına yanıt verdiğim ihtiyar amcanın kim olabileceği hakkında en küçük bir fikrim yoktu ama benimle sohbet ediyor olması hoşuma gitmişti.

Yere bağdaş kurarak oturan amca beni de yanına oturtarak ‘’ sen kimlerdensin bakalım ‘’ diye sordu. Bende bu tatlı ihtiyardan zarar gelmeyeceğini fark ederek sorularına yanıt vermeye başladım. Dedemin adını söylediğimde bana karşı ilgisi daha da artmıştı. ‘’ Demek sen Mümin Ağanın torunusun; maşallah, maşşallah’’ diyerek sohbete devam ediyordu. İhtiyar amca benim kim olduğumu öğrenmişti fakat ben onun kim olduğunu bilmiyor ve merak ediyordum. Çocuk aklı ve heyecanıyla sordum hemen; ‘‘ peki sen kimsin amca, yoksa dedemin arkadaşı mısın?’’. Gülerek cevap verdi tatlı ihtiyar ‘’ evet delikanlı dedenin arkadaşıyım ve adım Ahmet ANDİÇEN ‘’. Adını duyduğum anda içimde korkuyla karışık bir heyecan belirdi; ‘’ sen bu caminin sahibi olan ANDİÇEN misin?’’ gülerek cevap verdi ihtiyar amca ‘’ hayır delikanlı; ben bu camiyi yaptıran ANDİÇEN’ im ama sahibi değilim. Ben bu camiyi köyümüz için yaptırdım ve cemaate hediye ettim’’. Heyecanım daha da artmıştı; demek şuan beni karşına alıp sohbet eden amca şehrimizde herkesin saygıyla bahsettiği Ahmet ANDİÇEN’ di. Çocuk aklım yaptıklarını idrak edemese de bu amcanın iyi bir insan olduğunu anlayabiliyordum. Sohbetimiz amcanın da hoşuna gitmiş olacak ki; ‘’ peki delikanlı seninle bir anlaşma yapalım. Madem her Cuma buraya geliyorsun o zaman her Cuma namazından sonra benden sana bir yirmilik ‘’ diyerek ceket cebinden turuncu baskılı 20 lira çıkartarak bana uzattı. Sayıları ve para hesabını bilmesem de o yirmi lirayla beş tane Elvan Gazozu alınabileceğini hemen hesaplayıvermiştim. ‘’ ama ben bu parayı alırsam annem bana kızar’’ diyerek savunuya geçtim; çünkü tanımadığımız birinden para ya da bahşiş kabul etmenin ayıp olduğu öğüdü aklıma gelivermişti. İhtiyar amca birden bire kahkahalarla gülmeye başladı ve devam etti ‘’ merak etme evladım, senin annende babanda zamanında bu camide namaz kıldı kur’an okumayı öğrendi. Bu parayı benim verdiğimi söylersen sana kızmazlar’’ dedi. Teşekkür ederek kabul ettim bu bahşişi ve bu tatlı ihtiyarla sohbet etmeye devam ettim. Namaz vakti gelip cami cemaatle dolunca Ahmet ANDİÇEN beni yanına alarak benimle beraber namaz kıldı. Tıpkı rahmetli demdin her Cuma namazında yaptığı gibi. Namaz çıkışı benimle beraber cami çıkışına kadar elimden tutarak yürüdü. ‘’ peki delikanlı deden namazdan sonra sana ne alırdı ‘’ diye sordu. Heyecandan ellerimi çırparak cevap verdim ‘’ elvan gazozu ve leblebi alırdı’’ Beraber yolun karşısındaki bakkala gittik. Bakkalı işleten amca yanımdaki tatlı ihtiyarı görünce hemen ayağa fırladı ve elini öpmeye çalıştı fakat Ahmet ANDİÇEN elinin öpülmesine izin vermemişti. ‘’ küçük arkadaşıma bir şişe elvan gazozuyla bir külah leblebi ver bakalım bakkal efendi ‘’ diye seslendi. Bakkal amca derhal gazozumu ve leblebimi vererek bir gazoz kasasının ters çevirip üzerine minder koyarak beni ve ihtiyar arkadaşımı buyur etti. Ben gazozumu içene kadar bakkalla sohbet eden Ahmet ANDİÇEN, gazozum bittiğinde elimden tutarak beni caddenin karşısına geçirdi ve ‘’ hadi bakalım delikanlı; doğru eve git ki annen merak etmesin. Dedene, babana ve annene çok selamlarımı söyle. Haftaya Cuma görüşürüz ‘’ dedi. Yanaklarımdan öperek beni yolcu etti ve kendisi de çarşıya doğru yürümeye başladı. O günden sonra her Cuma namazına gittiğimde namaz sonrası bana yirmi lira bahşiş verdi ve etrafındakiler küçük arkadaşım diye tanıttı.

1983 yazında tanıştığım ihtiyar arkadaşımın şehrimizin ilk belediye başkanı, okullar, hastaneler yaptıran bir hayırsever ve Ülkemizin kan bağışı rekortmeni Ahmet ANDİÇEN olduğunu yıllar sonra anlayabildim. Aradan yirmi üç yıl geçmiş olmasına rağmen her Cuma namazında ihtiyar arkadaşımı hatırlar, saygı ve rahmetle yâd ederim. Hayatını kaybettiğinde TBMM kararıyla şehrimizde yaptırdığı caminin bahçesine defnedilmişti ve her yolum düştüğünde bu büyük insanın kabrini ziyaret ederim.

Ülkemizin ilk kanser hastanesini yaptıran bu büyük insan hayatı boyunca ‘’ ÖNCE İNSAN ‘’ felsefesiyle hareket etmiş, mütevaziliğinden, alçak gönüllülüğünden taviz vermemiş ve ömrünü hayır işlerine adayarak ismini hafızalarımıza kazımayı başarmıştır. Halk için çalışan bu vefalı insanın hikâyesini sizlerle paylaşmak istedim. Keşke hepimiz Ahmet ANDİÇEN gibi olabilsek, o büyük insan gibi hayır işleriyle uğraşıp toplumumuzun birlik beraberliğini koruma konusunda çaba sarf edebilsek.

Yirmi yedi yıl sonra bile seni gözyaşlarıyla anabiliyor ve seni tanıma onuruna sahip olmanın gururunu yaşayabiliyorum ihtiyar arkadaşım. Ruhun şad olsun efsane adam, mekânın cennet olsun Ahmet ANDİÇEN.


aktors@hotmail.com